Selamlar! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Beni soracak olursanız ben hastayım ama hastalığım geçmek üzere, kurtuluyorum şu illetten! Aman kendinize dikkat edin, yoksa benim gibi düşüverirsiniz yataklara. Ben yine gevezelik etmeye başladım sanki... O zaman konuşmaktan duramayacağım bir noktaya gelmeden önce yoruma geçsem iyi olacak, yoksa kafanızı şişirme ihtimalim çok yüksek.
Ben Bronz Atlı'yı kasım ayında bitirmiştim ama tam tarihi hatırlamıyorum açıkçası. Bitirdikten birkaç gün sonra zaten Instagram'a yorumumu girmiştim fakat o daha yüzeysel br yorum omuştu, bu yüzden buraya bazı konuları daha da detaylandırarak yeniden bir yorum yazmak istedim. Şimdi, ne yalan söyleyeyim kitabın 824 sayfa olduğunu görünce biraz gözüm korkmuştu. Sadece 824 sayfa olsa yine iyi, bir de yazı puntosu küçücük. Ama beni asıl korkutan ne puntosunun boyutu, ne de sayfa sayısıydı. Beni asıl korkutan kitabın türüydü çünkü aşk,dram tarzı kitaplar okumayı pek sevmem ve okurken genelde sıkılırım. Kitap kalın da olunca gözüm bir miktar korktu anlayacağınız. Kitaba karşı ön yargılı olma sebebim kısaca bunlardı. Sonra bir gün gaza geldim ve kitaba başladım ve iyi ki başlamışım. Açıkçası başlamasam bir ne zaman başlardım bilemiyorum.
Kitap aşırı akıcıydı, hiç korktuğum gibi olmadı anlayacağınız.(Allahtan!) Kitabın akıcı olması beni rahatlattı. Nasıl korktuysam artık... Sayfaları nasıl çevirdiğimi bilemedim vallahi. Ders çalışıp ödev yapmam gerekiyordu falan ama yalan oldu tabii. Anlayacağınız üzere kitabı elimden bırakamadım ve bir solukta bitirdim. Keşke biraz daha yavaş okuyabilseydim (mümkünmüş gibi) çünkü o son... Nerde ikinci kitap?!? (Neyse, bu konuya daha sonra geleceğim.)
Şimdi biraz da karakterlerden bahsetmek istiyorum. İlk olarak asıl kızımızın ablası olan Daşa ile başlayacağım. Kendisinin bende çok özel bir yeri vardır: Daha ilk kez adını duymama rağmen en nefret ettiğim kadın karakterlerde ilk 5'e girmişti. Ay sen ne kadar iğrenç, ne kadar sülük bir karaktersin öyle. Cidden, ona olan nefretimi anlatmaya kelimeler yetmez. Gıcık, pislik, sülük... Sülük niyeyse onu düşününce aklıma gelen ilk kelime. Kıza çektirmediği kalmadı resmen. Yazık bizim kız da fazla saf, bir dediğini iki etmedi. Ay bakın yine düşününce sinirleniyorum! Neyse, Daşa'ya olan nefretimi anlatan satırlar,paragraflar yazabilirim ama yazmayacağım. Neden? çünkü ben iyi bir insanım ve sizi bununla sıkmak istemiyorum. Evet, nerede kalmıştık? Karakterler diyorduk. Şimdi yine nefret ettiğim bir karakterden bahsedeceğim sizlere. Kendisinin adı Dimitri. Kitabı okuyunca neden nefret ettiğimi anlayacaksınız zaten ama şunu belirtmeliyim ki Daşa'dan çok daha fazla nefret ediyorum. Dimitri yanına melek resmen. Tamam, abartmış olabilirim çünkü Dimitri'nin melek olmasına imkan yok. Neyse, konumuz bu değil. Özetleyecek olursam ikisini de sevmiyorum, ikisi de Tatyana'ya yapmadıklarını bırakmadılar. (Bu arada Tatyana asıl kızımız yani ana karakter. Ben de tam ona geliyordum şimdi. Bakın, iyi insan lafın üstüne gelirmiş. Kız cidden iyi ama. Bildiğiniz iyilik abidesi.) Şimdiki karakterimiz ise asıl kızımız olan Tatyana. Kız bildiğiniz melek. Yani insan olamaz çünkü hiçbir insan bu kadar saf, bu kadar fedakar olamaz. Tamam kardeşim iyisin hoşsun da bir yere kadar. Dimitri ve Daşa'ya da o kadar iyi davranıyordu ki ara sıra kızı boğmak istedim ama onun dışında sevdiğim bir karakter oldu. Yani en azından beni çok delirtmedi, akıl salığımı kaybetmeden kitabın sonunu görebildim. Şimdi ise bahsedeceğim son karaktere gelelim. Söz ettiğim kişi tabii ki Alexander. Kendisi asıl oğlan karakterimiz. Ya genel olarak iyi geçindik kendisiyle, sevdiğim bir karakter oldu. Tabii ki bu beni arada delirtmediği anlamına gelmiyor. Olsun be Alexander, herkes mükemmel olamaz ya! Sevdim ben seni, hadi yine iyisin. Son olarak karakterlerle ilgili şunu eklemek istiyorum, Tatyana'nın ailesinden hiç hoşlanmadım. Kitabı okuyunca göreceksiniz zaten (okursanız tabii. Bence okuyun!) bu yüzden nedenlerini anlatmayacağım.
Karakterleri anlatma kısmını bitirdiğime göre biraz kitap hakkında genel yorum yapıp yazımı noktalayacağım. Yazarın dilini sevdim, zaten daha önce de bahsettiğim gibi oldukça akıcıydı. Kurguyu ve konu akışını da oldukça beğendim. Ayrıca Alexander ile Tatyana'nın aşkını çok sevdim, çok saf ve masum bir aşkları vardı bence.
Şimdi kitabın sonundan bahsedebilirim. Spoiler vermeyeceğim, ama yine de okumak istemiyorum diyorsanız yazının geri kalanını okumayın. O SON NEYDİ ÖYLE?!? BANA İKİNCİ KİTAP LAZIM. ACİLEN! Yayınevinin de ikinci kitabı hızlı çıkarması için kitabı okumanız lazım. Sayfa sayısına ve punto boyutuna bakmadan kitabı alın derim ben:)
Kitabı genel olarak çok beğendim, birkaç karakterden nefret etmem dışında genel olarak karakterleri de sevdim. Yani özetle kitabı tavsiye ederim. Kitabı alın ki ikinci kitap çabuk çevrilsin:) Bu arada evet, ikinci kitap. Yazar 824 sayfaya sığdıramamış, gidip 2 kitap daha yazmış. Hayırlısı olsun ne diyelim...
Puanım:4/5
Yayınevi:Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı:824
Şuraya da arka kapağı bırakıp kaçıyorum:
Bu kısacık ömürden korkmayacağım, başımı eğmeyeceğim, dik durmanın bir yolunu bulacağım. Kapımı her şeye kapatacağım, Alexander. İçimde yalnızca sen kalacaksın...
Şarkılar söyleyip hayaller kurmaktan başka işi olmayan on yedi yaşındaki dünyalar güzeli Tatyana, Almanların Rusya'yı işgal ettiği 1941 yazından sonra hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacağından habersizdir. Çünkü savaşa girdiklerini öğrendikleri gün hayatının mucizesiyle karşılaşmıştır; yakışıklı ve gizemli Kızıl Ordu subayı Alexander Belov…
Birbirlerine ilk görüşte âşık olan Tatyana ile Alexander ateş ve baruttur, bir kuşun iki kanadı, gece ve gündüz, toprak ve çiçek… Fakat aşk da hayat gibi, asla göründüğü kadar kolay değildir. Hatta onlarınki aşkların en zorudur çünkü Tatyana'nın biricik ablası Daşa da genç adama sırılsıklam âşık olmuştur. Onları bekleyen o korkunç savaş, kış, açlık ve ölümcül sırlar, imkânsız aşklarının verdiği acının yanında bir hiç kalacaktır.
Bronz Atlı, Tatyana ile Alexander'ın hikâyesi. Başlarına bombalar yağarken kalpleri aşk için çarpanların hikâyesi. İhanetin olduğu kadar fedakârlığın da hikâyesi. Her satırı hüzünle, tutkuyla ve umutla kaleme alınmış, unutulmaz bir aşk ve savaş destanı…
Avucunu aç, içine benim için bir öpücük kondur ve sonra elini kalbine bastır.
Umarım faydalı olmuştur! İyi akşamlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder